12 Mart 2016 Cumartesi

Katile poz vermek

Fotoğraf ailesinin sevimsiz çocuğudur vesikalık fotoğraf. Bir kere  zorunlu olarak kamera karşısına geçmenin adıdır vesikalık. Eğitim, kimlik, güvenlik, sağlık, ulaşım, iş, pasaport ve akla gelebilecek her türlü kayıt için zorunludur. Vesikalık çektirmek zordur öte yandan. "Fotoğrafım iyi çıksın" endişesi vardır bir kere. Sonra fotoğrafçının "baş hafif sağa ", "çene biraz yukarıya", "gülümseyin" gibi komutları... O stüdyoda poz vermek uysalca bir boyun eğmeye dönüşür. Üstelik gözü kırpmadan objektifin o karanlık dehlizlerine bakmak ve yüze kondurulan dengeli gülücüğü bir kaç saniye de olsa korumak kolay değildir. Deklanşörün sesi, patlayan flaşlar çekilen ızdırabın bittiğini müjdeler. Kamera karşısındaki tutsaklık hali bitmiştir en sonunda.

Tuol Sleng S-21 Hapishanesinde 14 bin kişi öldürüldü
Vesikalık fotoğrafa sevimsiz dedik ya...Bu fotoğraf  türü daha da sevimsiz roller üstlendi tarih sahnesinde. Vesikalık fotoğraf, rejim karşıtı ve siyasi tutuklu yaftası yiyen kişilerin öldürülmeden önceki son fotoğrafı oldu örneğin...Kamboçya'da 1975-1979 yılları arasında başkent  Phnom Penh'in Tuol Sleng bölgesindeki S-21 toplama kampında yaşananları tekrar hatırlayalım o zaman. Kamboçya'da Pol Pot önderliğindeki Kızıl Khmer rejimi döneminde eski bir okuldan bozma S-21 adı verilen hapishanede bebek, çocuk, genç, yaşlı yüzlerce insan yok edilirken geriye vesikalık fotoğrafları kaldı. Kızıl Khmer rejiminin, S-21'deki mahkumları öldürmeden önce fotoğraflarını titizlikle çektiği ortaya çıktı.Bu fotoğrafları yıllar sonra iki gazeteci Douglas Niven ve Chris Riley,  S-21'in ikinci katında bir dosya dolabında buldu. Küf tutmuş, paslanmış kırık dökük metal kutular içinde ama vahşeti ilk günkü gibi koruyan 6 binden fazla negatif fotoğraf ortaya çıktı.  İki gazeteci bu fotoğraflardan 78'ini kullanarak "Killing Fields" isimli kitabı yayımladı. Kitap, Kamboçya'daki bu yok oluşu Batı'nın da anlamasını sağladı. Kızıl Khmer döneminde sağ çıkmanın neredeyse imkansız olduğu S-21 bugün artık bir müze. Fotoğrafların çoğu da Tuol Sleng Müzesi'nde sergileniyor.










Yaşama izin verilmeyen yerde gülmek de yasaktı

S-21'de ve Kamboçya genelinde yaşanılan acıları en iyi anlatanlardan biri de gazeteci John Pilger oldu. İngiliz gazeteci, Daily Mail için yazdığı "Sıfır Yılı" makalesinde S-21'in iç yüzüne ayna tuttu:
".. dar bir yoldan Tuol Sleng'e gittik. Pol Pot yıllarında bu okul, Khmer gestaposu  S-21'in merkeziydi ve sınıflar sorgulama birimi ve işkence birimi olarak ikiye ayrılmıştı.Demir karyolaların üzerinde insanların uzuvları kesiliyordu., kanları ve saç demetleri uzun süre öylece kaldı. 1975 Aralık ayı ile 1978 Haziran'ı arasında burada en az 12 bin kişi ağır ağır öldürüldü. Bu katillerin titiz bir sadizmleri olduğundan bunu doğrulamak hiç de zor değildi.
Kurbanlarını işkenceden önce ve sonra görüntülemişlerdi ve o korkunç fotoğraflar duvarlara asılmışlardı. Bazıları fotoğrafçılara sanki kendisine acır da ölümden kurtarabilirmiş gibi gülümsemişti. Adları ve yaşları, hata boy ve kiloları bile kaydedilmişti.Auschwitz'de olduğu gibi bir oda kurbanların giysileri ve ayakkabaları ile doldurulmuştu, aralarında çocuk ayakkabıları ve giysiler vardı.Tuol Sleng insanlara acı çektirmek için adanmıştı.  Aileler daracık hücrelere sokulup bir tek demir çubuğa zincirle bağlanıyorlardı. Çıplak tutuluyor, taşlar üzerinde yatıyorlardı. Duvardaki kara bir tahtada şunlar yazılıydı:
1-Konuşmak kesinlikle yasaktır.
2-Her hangi bir şey yapmadan önce gardiyanlardan izin alınmalıdır.
"Bir şey yapmak" hücrede duruşunu değiştirmekten ibaret olabiliyordu, ancak bunun için izin almayanlar yirmi ila otuz kırbaçla cezalandırılıyordu. Tuvalet ihtiyacı, üzerinde "Made in USA" yazılı Lol Non'un ordusundan kalma küçük cephane kutularında görülüyordu. İçi dışkı dolu kutuyu  devirmenin cezası taşları yalamak, işkence ya da ölümdü.
Vitnamlılar Tuol Sleng'i keşfettiklerinde çevresinde on dokuz toplu mezar ve aralarında dört çocuk ve bir de bir aylık bebek olan sekiz kişi buldular. Tem Chan bunlardan biriydi. Bana şunları anlattı:"Bana bir ay elektrik verdiler, sonunda istedikleri her şeyi itiraf ettim.KGB için çalıştığımı söyledim.Bu öyle gülünçtü ki. Heykeltraş olduğumu öğrenince işkenceden vaz geçip bana pol pot büstleri yaptırdılar. Hayatımı kurtaran da bu oldu."
Bir başka kurtulan da parmakları kerpetenle ezilen mühendis Ung  Pech olmuştu."Karım, oğullarım, kızım..hepsi öldüler" derken ağlıyordu."
S-21'deki tutukluların büyük çoğunluğunun fotoğrafı özenle çekildi:
Tutuklunun kafasını istenilen şekilde tutmak için düzenek kullanılıyordu.
 S-21'de fotoğraf makinesinin karşısına geçmek ölümün yaklaştığının da habercisiydi. Objektife bakan mahkum katile poz verdiğinin de farkındaydı. O fotoğrafların dilini  iyi anlayanlardan biri de Susan Sontag oldu:
Tuol Sleng yakınlarındaki toplu mezarlar
"...içlerinde çok sayıda çocuk da dahil olmak üzere, idam edilmeden önce sadece birkaç metre uzaklıktan, genellikle bedenlerinin üst yarısı resimde görünecek şekilde fotoğrafları çekilen her yaştan Kamboçyalı erkekve kadın tıpkı Apollo'nun bıçağının sonsuza dek inmek üzere olduğu anı resimleyen Titian'ın "Marsyas'ın Derisinin Yüzülmesi'nde" olduğu gibi sonsuza dek ölümün yüzüne bakmaya, sonsuza dek katledilmeye hapsolmuşlardı. İzleyici, kameranın arkasındaki uşakla aynı pozisyondadır, kesinlikle iğrenç bir deneyimdir bu. O hapishane fotoğrafçısının ismi artık biliniyor: Nhem Ein. Onun şaşkınlıktan afallamış yüzleri, bir deri bir kemik kalmış gövdeleri, gömleklerin üstüne iğnelenmiş sayı etiketleriyle fotoğrafını çektiği kişiler, sonsuza değin bir yığın, bir yekun olarak kalmışlardır, meçhul kurbanlar...Fotoğraf Üzerine, Susan Sontag"
S-21'deki tutukluların fotoğrafını çeken Kızıl Khmer'in fotoğrafçısı Nhem Ein:
Herkes öldü, o yaşıyor.
Susan Sontag'ın "kameranın arkasındaki uşak" diye tanımladığı S-21'in fotoğrafçısı Nhem Ein yıllar yılı gözden uzak yaşamını sürdürdü. Onu, 1997 yılında ortaya çıkaran Amerikalı araştırmacı Douglas Niven oldu. Nhem Ein, Niven'e olup bitenleri soğukkanlılıkla anlattı:
"O dönemde 16 yaşındaydım. Kızıl Khmer'in  model çocuklarından biriydim. Yönetim beni Çin'e fotoğraf öğrenmem için yolladı. Öğretmenim bir Çinli'ydi.Belgesel film yapmak, harita çizmek, fotoğraf yıkamak ve basmak için toplam üç ay kurs gördüm. Kurs sırasında, Kamboça dönüşünde ne yapacağım konusunda bilgim yoktu. Kamboçya'ya döndükten sonra Phnom Penh'de Poll Pot'a bağlı olarak çalışan Birim 870'de fotoğraf çekmeye başladım. Sonra Tuol Sleng'de görevlendirildim. Oraya ilk gittiğimde korkmuştum ve çekingendim ama zamanla alıştım ve hissiz biri haline geldim. Tuol Sleng çok kalabalık bir yerdi, sürekli bir hareketlilik yaşanıyordu burada, birçok bölgeden kamyonlar dolusu insan getiriliyordu, bu söylediğim 1976 yılıydı. Tuol Sleng'deki  ilk günlerimde gördüklerim beni çok korkuttu ama her gün aynı şeyleri gördükçe alıştım. Tuol Slen'deki sorgu odalar ana binanın içinde değildi, tam karşıdaki binadaydı. Sorgular gece ve gündüz sürüyordu. Kurbanların çığlıkları gecenin tüm seslerini bastırıyordu. Sorguda işkenceye uğrayanların çığlıklarını 500 metre uzaktan bile duyabiliyorduk. Bir keresinde de bir işkence kurbanının işkencecilere "Beni öldürmek istiyorsan devam et, öldür vatan haini" diye tepkisini duyduğumu hatırlıyorum. Ölü bedenleri  yaydığı kokudan dolayı Tuol Sleng'de tutmuyorduk. Tuol Sleng'de çalışırken tutuklular arasında kuzenimi gördüm ama ona ne bir şey söyleyebildim ne de yardım edebildim. Dikkatimi başka bir insan için endişelenmek yerine tamamen yaptığım işe verdim. Yıllar sonra buraya geldiğimde şok oldum, buranın  müze haline getirilmesi gelecekte dünyada aynı diktatörce hataların yaşanmaması konusunda bir mesaj verebilir..."
Tuol Sleng'in, S-21'in fotoğrafçısı Nhem Ein'in ifadelerinde doğru dürüst bir pişmanlık belirtisi okunmuyor. Gerçi pişman olsa neye yarar!
İşte o vesikalıklardan bazıları






















Kızıl Khmer önce bebeği sonra çocuğu sonra kadını en son da yetişkin erkeği öldürüyordu

S-21'deki tutukluların sırtlarında üniforması ve boyunlarındaki numaradan başka hiç bir şeyi yoktu. Rejim, onların sahip oldukları her şeyi, umutlarını bile elinden aldı.Fotoğraf makinesinin, objektifin karşısına geçmek S-21'deki tutuklular kadar kimseye acı vermemiştir. Fotoğrafın çekilme anında hayatta olan o insana bakıyorum. O yüzle kurduğum ilişki onun için endişe duymama neden oluyor."Acaba hayatta mıdır, kurtulmanın bir yolunu bulmuş mudur" diye aklımdan geçiriyorum. Sonra yine aynı fotoğrafa bakıyorum ve bu ikircikli hal aynı şekilde sürüp gidiyor.
Roland Barthes'ın, idama mahkum edilen Lewis Payne'in hücrede çekilmiş fotoğrafına baktığında dile getirdikleri de tam bu konuya uygun düşüyor:
" Fotoğrafın çekilme anında canlı olan o insanın kısa bir süre sonra öldürüldüğünü düşünmek , o fotoğrafın çekildiği anı ve tutuklunun aslında çok önceden yok edilmiş *O ölecek. Bu olacak ile bu vardı'yı aynı anda okuyorum. Ucunda ölüm olan bir geçmişi bir geleceği dehşet içinde gözlüyorum. Pozun mutlak geçmişini veren fotoğraf bana gelecekteki ölümü anlatıyor. Beni deli eden şey bu eşdeğerliliğin keşfidir...Camera Lucida, Roland Bartnes"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder